16 Mayıs 2025 Cuma

Çokeşli Evlilikler: Göç ve Yoksullukla Derinleşen Mecburiyetler!

Türkiye'de uzun süredir göz ardı edilen bir gerçeklik olan çokeşli evlilikler, özellikle Suriye göçüyle birlikte daha görünür hale geldi. Dr. Nurgül Certel'in yeni kitabı "Nikâh ve Pazarlıklar: Suriyeli Kadınlarla Çokeşli Evlilikler", bu evliliklerin ardındaki karanlık yapıyı ve kadınların yaşadığı adaletsizlikleri gözler önüne seriyor. Kitap, sadece kadınların değil, erkeklerin, aracıların ve toplumsal normların da sesini duyurarak, bu meselenin bir sistemin sessizliği olduğunu vurguluyor.

Çokeşliliğin Kökleri: Göç, Yoksulluk ve Ataerki

Certel, Suriye göçünün ilk yıllarında edindiği deneyimlerin ardından, çokeşliliğin sadece bireysel tercihlerle açıklanamayacak kadar karmaşık bir mesele olduğunu fark ettiğini belirtiyor. "Çokeşlilik giderek daha görünür hale gelirken, bu birlikteliklerin insan ticaretine yakın pratiklerle kurulduğunu görmeye başladım." diyen Certel, meselenin çoğu zaman iki kadının kıskançlığı olarak sunulduğunu, ancak gerçekte erkeklerin konumları, yapısal eşitsizlikler ve göçün kadınlar üzerindeki etkilerinin görmezden gelindiğini vurguluyor.

Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, kadınların çokeşli evliliklere nasıl dahil olduklarıyla ilgili. Certel, "rıza" kavramını sorgulayarak, bu evliliklerde onaydan değil, tehdit, ekonomik baskı ve çaresizlikten söz edilmesi gerektiğini belirtiyor. Kadınların aktardığı çaresizlik duygusu, sadece sözcüklerle değil, gözyaşlarıyla da dile gelmiş. "Görüşmelerin çoğu, kadınların ağladığı, bastırılmış bir duyguyu ortaya koyduğu sahnelerle doluydu."

Kadınların birbiriyle olan ilişkisi de bu sistemin önemli bir parçası. Dayanışma mı, yoksa çatışma mı sorusuna yanıt arayan Certel, cevabın göründüğü kadar basit olmadığını belirtiyor. Aynı evde yaşamaya zorlanan kadınlar arasında gerilim yaşanırken, erkeklerin ekonomik gücü bu durumu etkiliyor. Yoksulluk derinleştikçe, kadınlar birbiriyle çatışmaya mecbur bırakılıyor.

Erkeklik ve Meşrulaştırma Çabaları

Erkeklerle yapılan görüşmelerde, çokeşliliğin nasıl meşrulaştırıldığına dair dikkat çekici örneklere rastlanıyor. Erkekler, evliliklerini "helal", "zorunlu" veya "kutsal" olarak tanımlarken, bazıları "ilk eşle sorunlar" veya "soyun devamı" gibi gerekçelere sığınıyor. Bu ifadeler, erkeklerin bireysel sorumluluğunu görünmez kılan ve çokeşliliği doğal gösteren toplumsal mekanizmaların izlerini taşıyor.

  • Kadınlar çoğu zaman evlenecekleri kişiyi tanımıyordu.
  • Evlilik kararını onlar değil, babaları ya da ağabeyleri veriyordu.
  • Göçle birlikte bir evlilik pazarı oluşmuştu.
  • Kadınlar, aracılar aracılığıyla erkeklere ulaştırılıyordu.

Ancak bazı kadınlar, bu evlilikleri hayatta kalmak için stratejik bir tercih olarak görüyor. Mevcut güç asimetrileri içinde kendi konumlarını korumaya çalışıyorlar. Ancak bu güçlenme, kırılgan bir zemine dayanıyor. Kadının konumu, çoğunlukla erkeğin iradesine ve toplumsal önyargılara bağlı.

Nikâh ve Pazarlıklar: Kadınların Nesneleşmesi

Kitabın ismini taşıyan "Nikâh ve Pazarlıklar" ifadesi, sistemin temelinde kadının bir özne değil, "pazarlık edilen bir nesne" olarak konumlandırıldığını vurguluyor. "Kadınların bedeni, kimliği ve yaşamı üzerine kurulan bu sistemde, kadınlar bir tercih değil, bir ihtiyaç nesnesi olarak görülüyor." Bu kitap, o ihtiyaç söyleminin arkasındaki şiddeti ifşa etmek için yazıldı.

Nurgül Certel'in kitabı, çokeşli evliliklerin sadece kültürel bir farklılık veya ailevi bir mesele olmadığını, göç, yoksulluk ve ataerkillikle örülü karmaşık bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Kitap, bu evliliklerin ardındaki sessizliği bozarak, kadınların yaşadığı adaletsizliklere dikkat çekiyor ve bu konuda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Bu çalışma, çokeşliliğin kadınlar üzerindeki derin etkilerini anlamak ve bu konuda daha duyarlı bir yaklaşım geliştirmek için önemli bir adım.

İlgili Haberler