
1930'lar Kabusu Geri mi Dönüyor? Horkheimer'dan Çarpıcı Analiz
Günümüzde birçok kişi, 1930'ların politik ve ekonomik koşullarının tekrar yaşanıp yaşanmayacağını merak ediyor. Ekonomik krizler, yükselen aşırı sağ, popülizm, otokratik liderler ve savaş ihtimalleri, o dönemi anımsatıyor. Frankfurt Okulu'nun kurucularından Max Horkheimer, 1930'ları bizzat yaşayarak kaleme aldığı "Alacakaranlık" adlı eserinde, o dönemin ruhunu çarpıcı bir şekilde aktarıyor.
Burjuva Demokrasisi ve Faşizm İlişkisi
Horkheimer, eserinde burjuva demokrasisi ile faşizmin yakın ilişkisine, dönemin kültür politikalarına, felsefi tartışmalara ve politik gerilimlere dikkat çekiyor. Nasyonal Sosyalizm'in iktidara yükseldiği o gergin bekleyişi, kendi yorumlarıyla okuyucuya sunuyor. Horkheimer'a göre, o dönemde "dehşet verici olan gündelik hâle gelmişti."
Horkheimer'ın 1926-1931 dönemini "alışıldık dünya" olarak tanımlaması ve Nazilerin iktidara gelmesiyle bu dünyanın tarumar olması, eserin temelini oluşturuyor. Sosyalist devrim taraftarları ve onları yok etmeye yeminli grupların çatışması, akademilerin dağılması gibi olaylar, Horkheimer'ın notlarında yer alıyor.
Horkheimer'ın şu sözleri, günümüze de ışık tutuyor:
Gerek duyulan ideolojiler ne denli sallantılıysa o denli vahşice yöntemlerle korunması gerekir. Sallanan putların korunmasındaki çabanın ve dehşetin düzeyi, alacakaranlığın ne ölçüde bastırıldığının göstergesidir.
Kapitalizm ve Ahlaki Çürüme
Horkheimer, emperyalizmin ve kapitalizmin ahlaki çürümeyi nasıl körüklediğini örneklerle açıklıyor. Ona göre, toplumda kötü insanların üst kademelere yükselmesi ve sefaletin "gereklilik" olarak görülmesi, ahlaki bir çöküşün göstergesi. Horkheimer, kapitalist ekonominin, her kademede zirvedekilerin ruh haline yakınlığı teşvik ettiğini vurguluyor.
Faşizm ve kapitalizmin işbirliği, hayatı değersizleştiriyor ve sermayenin sürdürülebilirliği uğruna kitleler savaşlara sürükleniyor. Horkheimer, bu durumu şöyle özetliyor:
Çoğu insan bir hapishaneye doğar. Tam da bu nedenle günümüzün ‘bireycilik’ adı verilen toplum biçimi, aslında standartlaştırıcı bir kitle kültürü toplumudur. Kolektivizm denen sosyalizm ise aksine bireysel potansiyellerin ve farkların gelişmesi demektir.
Horkheimer'ın analizleri, 1930'ların ulus kavrayışı, dinin siyasette araç olarak kullanılması gibi konuları da kapsıyor. Psikoloji, iktisat ve felsefe uzmanlığını bir araya getiren Horkheimer, insanın değerinin zamanla nasıl değiştiğini ve kapitalist toplumun adaletsizliğini ele alıyor.
Horkheimer'ın "Alacakaranlık" eseri, sadece 1930'ların değil, günümüzün de sorunlarına ışık tutuyor. Güç ve iktidar ilişkileri, ekonomik çıkarlar, savaşlar, kültürel mühendislikler gibi meseleler, Horkheimer'ın kaleminden günümüze ulaşıyor. Yazar, hatırlama, eleştiri ve hakikatten yana tavır alarak yakın geçmişten dersler çıkarmamız gerektiğini vurguluyor.
Horkheimer'ın şu sözleriyle bitirelim:
Yalanların, ortaya çıkmasına karşı koyamadığı gerçekdışı imajı bir gün hakikat karşısında yok olacak, düşünceleri ve amaçları tıpkı son dönemlerinde çektiği acı ve uğradığı haksızlık gibi gün yüzüne çıkacaktır. Anlaşılmamış bir şekilde karanlıkta ölmek acıdır. Böylesi karanlıkları aydınlatmak, tarih araştırmaları için şereftir.